Bilmek İstediğiniz Herşey

Türkiyenin en büyük bilgi bloğu

Kurtlar vadisi eski bölümlerini indirme hakında bilgi

1-50. Bölümleri

http://rapidshare.com/users/YD233B

51-97.Bölümleri

http://rapidshare.com/users/4PT9CQ

Ocak 5, 2009 Posted by | KURTLAR VADİSİ-PUSU | | Yorum bırakın

Kurtlar Vadisi’nde kim kimi temsil ediyor hakinda bilgi

Polat Alemdar: Abdullah Çatlı
Süleyman Çakır: Alaaddin Çakıcı
Aslan Akbey: Yeşil
Doğu Bey: Mehmet Fuat Doğu (Mit Müsteşarı) veya Alpaslan Türkeş
Memâti: Muradi Güler
Nesrin (Çakır’ın Karısı): Uğur Çakıcı (Uğur Kılıç)
İplikçi Nedim: Nesim Malki
Şevko: İbrahim Telemen
Şevko’nun Ölmeden Önce Konuşmak İstediği Gazeteci: Uğur Mumcu
Deve Tuncay (Tuncay Kantarcı): Tuncay Mataracı
Karahanlı: Tuncay Özilhan veya Rahmi Koç (Tuncay Özilhan olma ihtimali yüksek, çünkü geçen seneki bölümlerinin birinde Akşam Gazetesi’nde Aslan Bey, Baron’un açıklamasını okuyordu. Yazının başlığı “Türkiye Totaliter Rejimden Yana Olamaz!”. Aynı yazıyı Akşam Gazetesi’nde Tuncay Özilhan söylemiştir.)
Laz Ziya: Dündar Kılıç (Dizinin başlarında bir sahnede Baron Laz Ziya’ya “Üzülme bu sene de Sürmenespor’u şampiyon yaparız” demişti)
Kılıç: Nihat Akgün
Hüsrev Ağa: Abuzer Uğurlu
Tombalacı Mehmet: Ali Fevzi Bir
Baron’un Söz-Bir’de kaybolan uçaksavarlarla ilgili konuştuğu kişi: Aydın Doğan (Hürriyet’te de benzer bir başlık çıkmıştı “Kaybolan silahlar Kadek’in elinde mi?” diye)
Elif: Avukat Şeydâ Yıldırım
Behiç Türkcan: Behçet Cantürk
Barış Bulmaz: Savaş Buldan
Önder Zülfü Koşal: Ömer Lütfi Topal
Hüsrev’in Yardımcısı Şeyhmuz: Şeyhmuz Daş
Laz Ziya’nın Yardımcısı Orhan: Tarık Ümit
Çakır’ın Kumarhanesinin Müdürü: Korkmaz Yiğit
Testere Necmi: Yaşar Avni Musullulu
Polat Alemdar: Abdullah Çatlı. Polat, dizide Almanya’da estetik ameliyatıyla siması değiştirilmiş bir Dışişleri istihbarat elemanı, derin devletin operasyonel gücünü, yani bir nevi 007 James Bond’unu oynuyor. Çatlı ise, 21 Mart 1990’da İsviçre’nin Bostadel hapishanesinden MİT İsviçre Şubesi tarafından kaçırılmış, bir eski ülkücü lider. Tutuklanma sebebi uyuşturucu tacirliğiydi, kendiside kokain kullanıyordı. Ancak bu tarihten sonra gerek ASALA’nın bitirilmesi olarak dışta, gerekse mafyanın içinde devletin adamı olarak milletine çalıştığına inanan, bazılarına göre katil, kirli dünyada dizginlenemeyen, haddini zorlayan bir fedai görünümündeydi. Çatlı’ya yeşil pasport ve silahına kullanma ruhsatı veren Mehmet Ağardı. Tüm istihbarat teşkilatlarımızın güzide elemanı Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın gizli olarak emrinde çalışıyordu. 3 Kasım 1996’da Susurluk kamyonunun altında kalarak öldü veya öldürüldü.Meral Çatlı’yla evliydi. Dizide yaşamayan biri yaşatılıyor. ( Kamyonun altında ölen Çatlı değil, kopyasıysa, mesele yok!)
Süleyman Çakır: Alaaddin Çakıcı. Son 15 yılın en büyük mafya babası, gücünü büyük uyuşturucu mafya babası Dündar Kılıç’ın damadı olmasından alıyordu. O’da devletin hizmeti ve koruması altına girerek ticaretini dokunulmaz yapmayı başardı. Ancak mafya içinde yaşanan çatışmalardan dolayı yurtdışına kaçtı. Fransa’da yakalandığında cebinde MİT elemanı, o dönemde Çin Büyükelçiliğimizin Güvenlik Ataşesi Yavuz Ataç tarafından verilmiş yeşil pasaport vardı. Türkiye’ye iade edildi. Aynen dizideki Çakır gibi sürpriz biçimde beraat ettirildi. Çünkü bildikleri devlet sırrıydı, konuşmasından bazı çevreler korktu. Bir yanlışlik yapıldığı anlaşıldığı anda yakın günlerde Beşiktaş Futbol sorumlusu Sinan Engin’in yardımıyla yurtdışına kaçtı veya devlet yardımıyla kaçırıldı. Dizide ölen Çakır’ın hayatını oynadığına sert bir dille itiraz etti. Bu tepki sonucu dizide Çakır öldü. Çakır’ın ölmesi Çakıcı’nın ölmesini gerektirir.
Arslan Akbey: Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım. 25 yıldır çalışmadığı istihbarat teşkilatı kalmadı. Doğu’da pek çok karanlık faili meçhul cinayete birlikte kalkıştığı, PKK’ya karşı gayrinizami harp yürüten Binbaşı Cem Ersever ve arkadaşlarını, fazla konuştukları için Çatlı ve Haluk Kırcı’ya çekinmeden öldürtecek kadar derin bir adam. Tüm devlet başkanları, başbakanlar, Genelkurmay, MİT ve Emniyet teşkilatında çok sevilmesede gözüpek işleri nedeniyle çok iyi tanınan, saygı duyulan Yeşil, kontragerilla çalışmalarıyla devletin düşmanlarını infaz eden, ettiren elikanlı bir istihbaratçı. Kosova’da UÇK’nın askeri eğitimi ve Kuzey Irak’ta gizli operasyonlar dahil pek çok yurtdışı kirli operasyonun organizatörü. Son yıllardaki görevi ülke içindeki mafya yapılanması ve yolsuzluğun kan damarlarına girmek. Kürt asıllı olmasına rağmen vatansever bir ülkücü, ulusalcı, Alevi Kürtlerin ve PKK’nın candüşmanı. İddia edildiği gibi ölmüş olsa bu dizide ne işi var?
Nesrin : Uğur Kılıç: Çakıcının eşi. Çakıcı tarafından Uludağ’da öldürüldüğü iddia edilsede asıl mesele Engin Civan ve Selim Edes olayından kaynaklandı. Semra Özal, Alaaddin Çakıcı’dan Emlakbank skandalı sırasında yardım istedi. Dündar Kılıç’ın kızı Uğur Çakıcı arada kurban oldu. Özallar Çakıcının adaletini beğenmedi. İntikam olarak Civangate skandalının ardından Uğur Çakıcı öldürülüp, Çakıcı’nın üstüne atıldı. Dizide kocasını kaybeden Nesrin’in gerçek hayatda ölmesi gerekirdi. Dizide siyasilerin ismi geçemediği için halen yaşıyor.
Laz Ziya : Dündar Kılıç. Son 35 yılın en büyük mafya babasıydı. Sayısız öldürme ve yaralama vukuatı var. Gözaltı süreleri hariç, 21 yıl ömrünü hapiste geçirdi. Trabzon Sürmenelili. Dizide Baron, bir Sürmeneli esprisi yapınca portresi kesinleşti. Çakıcı ile araları uzun zaman bozuktu. Hatta Çakıcı’nın Yeşil’i kiralayarak onu öldürtmek istediği söylendi. Ağustos 1999’da kalp krizi sonucu öldü. Cenazesi, tüm mafya babalarının gövde gösterisine dönüştü. Dizide halen yaşamasına bakmayın, ölmesi gerekir.
Tombalacı Mehmet: Ali Fevzi Bir. Öldürülen kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal’ın sağkolu ve ortağıydı. Yurt içinde 20’ü yurtdışında 6 kumarhanesi bulunan Topal’ın tüm işlerini idare ediyordu. Dizideki rolün aksine Çatlı ile arası iyiydi. Zira Çakıcının haracını Çatlı’ya teslim ediyordu. Susurluk davasında 4 yıl mahkumiyet aldı. Halen yaşıyor. Dizideki gibi ölmedi.
Hüsrev Ağa: Abuzer Uğurlu. Türkiye’nin en büyük uyuşturucu tacirlerinden. Defalarca içeride yattı. Emniyet ve yargıda bağladığı rüşvet ağı sayesinde hep yakayı kurtardı. Dündar Kılıç’ın en iyi arkadaşıydı; aynı dizideki gibi.
İplikçi Nedim: Nesim Malki. Yahudi tefeci pek çok mafyanın kullandığı gizli bir kasaydı. Bursa’da 2000 yılında Çakıcı’nın emriyle öldürüldü. Azmettirici olarak Erol Evcil tutuklandı ve yakınlarda ömürboyu hapis cezası aldı. Ömer Hayyam Garipoğlu’nun yüklü miktardaki borcunu ödememek için Çakıcı’yla birlikte öldürttüğü Malkinin kaç milyar dolar olduğu hala bilinmeyen paraları da kayboldu. MOSSAD işin içine girerek kaybolan paraları tahsil etmeye başlayınca Garipoğlu, battı. Önce Romanya’da aldığı petrol rafinerisinin taksidini ödeyemedi, elinden çıktı; daha sonra özelleştirmeden aldığı Sümerbank’ın içini boşalttı. Evcil, MOSSAD’ın bastırması nedeniyle büyük ceza alan belkide tek mafya babası. Malki’nin paracıklarının çoğu hala kayıplarda. Dizide Çakır’ın ( Gerçekte Çakıcı’nın) kumarhane müdürü Korkmaz Yiğit’de Malki’nin paralarını kullananlardandı. Türkbank skandalı, eğer MOSSAD bilgileri sızdırmasa bu kadar açılıp saçılmazdı. Yılmaz hükümeti bu yüzden düştü. Çakıcı- Korkaz Yiğit telefon görüşmeleri, Mesut Yılmaz, Güneş Taner ve Eyüp Aşık üçlüsünün Çakıcı ile bağlantıları ve telefon kayıtları MOSSAD’ın medyamıza pazarladıklarından. Dizide halen yaşıyor, ancak eninde sonunda mutlaka öldürülecek.
Önder Zülfü Koşal: Ömer Lütfü Topal. 26 kumarhanesi ile milyar dolarlık cirosu olan bir uyuşturucu tüccarı ve işlerini akladığı pek çok şirkete sahipti. Koruma kullanmazdı. Herkes ondan haraç alıyordu.PKK’ya zoraki haraç verdiği duyulunca haraç isteyen devletlünün sayısı artmıştı. Uyuşturucu işini bırakmak istiyordu. Beş vakit namazında sünni bir Kürttü. Suikasta kurban gideceği uyarısı Yeşil ve Çatlı tarafından kendisine iletilince çelik yelek almış ve ilk defa evine silah sokmuştu, ancak yine de bunları kullanmıyordu. Şoförlüğünü bile sekreteri iken iki çocuğunun annesi olan eşini boşayıp evlendiği genç karısı Hilal yapıyordu. 28 Temmuz 1998’de geceyarısı evine giderken öldürüldü. Ölümü ile iddialar bitmek bilmiyor. Silahtaki parmak izi Çatlı’yı ve Haluk Kırcı’yı işaret etmesine karşın komplo olduğu belliydi. Altın yumurtlayan kazı Çakıcı kesmezdi. İşlerini devam ettiren sağkolları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir, başka şeyler ileri sürüyor. Ölümü ile ilgili üç derin polis suçlandı: Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz. Olayla ilgisini itiraf eden bu polisler, devlet sırrı koruması altında Ağar’ın devreye girmesiyle bir şekilde beraat ettirildi. Ve bir süre sonra koruma olarak Bucak aşiretinin reisi Sedat Bucak’a Mehmet Ağar’ın talimatıyla verildiler. Topal’ın eşi Hilal hanımın suikastdan iki ay sonra Çatlı’nın diğer adıyla Mehmet Özbay’ın hesabına 535 bin dolar yatırması Topal’ın eski avukatı tarafından gündeme getirilince cinayet zaten fiilen ölü sayılan Çatlı’nın üzerine yıkıldı. Bir İsrailli ortağından 46 milyon dolarlık alacağı vardı. Eski ANAP’lı Yolsuzlukla Mücadele Derneği kurucusu Tevfik Diker’in iddiasına göre Çiller ailesine bir trilyon TL borcu olması nedeniyle Özer Çiller öldürtü. Bu iddia nedeniyle Çiller, Diker’i mahkemeye vermişti. Dizide Tombalacı Topal olmalıydı. Ancak nedense senoristler Topal ile Çakıcıyı düşman görmek istememiş…

Memati: Muradi Güler.
Şevko: İbrahim Telemen.
Şevkonun ölmeden önce konuşmak istediği gazeteci: Uğur Mumcu.
Deve Tuncay ( Tuncay Kantarcı): Tuncay Mataracı. Yahu bu adam 1980’li yıllardan beri içeride değil mi?
Elif: Avukat Şeyda Yıldırım.
Behiç Türkcan: Ermeni aslıllı uyuşturucu taciri Behçet Türkcan. Yeşil tarafından öldürüldü.
Barış Buldan: Savaş Buldan.
Testere Necmi: Yaşar Avni Musullulu.
Hüsrev’in Yardımcısı Şeyhmuz: Şeyhmuz Daş.
Laz Ziya’nın yardımcısı Orhan: Kadrosu MİT’de olan ve bir kenarda ölü bulunan Tarık Ümit. Dizide henüz ölmedi, ölecek. Çatlı’nın, Özel Tim’de görevli polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu’nun oğlunun sünnet düğününde dönemin Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin ve polis memuru Ayhan Çarkın’la oynarken çekilmiş fotoğrafları da basında yer alması, Topal’ı Çarkınla birlikte öldürdükleri şeklinde yorumlandı. Oysa fotoğgraftaki Çatlı’ya çok benzeyen Azerbaycan’ın Tovuz rayonu eski emniyet müdürü Nazım beydi. Silivri’de otomobili terk halinde bulunan MİT eski görevlisi işadamı Tarık Ümit’in kaybolmasından da, bazı özel tim mensupları ve polis şefleri sorumlu tutulmuştu.
Cerrahpaşalılar çetesi: Karagümrüklüler çetesi.
Kılıç: Nihat Akgün.
Ve Baron: Tuncay Özilhan veya Rahmi Koç. Dizide Baron, ‘ Bu ülke totalirizmle idare edilemez’ diye bir ifade kullandığı için aynı cümleyi seslendiren Tuncay Özilhan tanıma daha çok uyuyor. Bu teori aynı zamanda ‘ Türkiye’de derin devletin başı AKP gelene kadar Rahmi Koçtu, geçtiğimiz yıllarda Tuncay Özilhan’a devredildi’ şeklindeki iddiaları da besliyor. Gerçek hayatdaki Koç ve Özilhanla tabii ki dizideki portre tam örtüşmüyor. Derin devletin bir konseyi olduğu muhakkak. Ancak buna sadece mafya babalarının üye olmadığı da çok bilinen fakat açıklanmayan gizemli bir sır.

Ocak 5, 2009 Posted by | KURTLAR VADİSİ-PUSU | | Yorum bırakın

Hadise For Eurovision 2009 hakkinda bilgi

Temel Bilgiler
Tür: Müzik – Ülke
Açıklama: Hadise For Eurovision 2009 !

Baby you’re perfect for me
you are my gift from heaven
this is the greatest story of all times
we met in like in a movie
so meant to last forever
and what you’re doing to me
feels so fine

angel I wake up
and live my dreams
endlessly
crazy for you

can you feel the rhythm in my heart
the beats going Düm Tek Tek
always out it like there no minute
feels like there’s no way back
can you feel the rhythm in my heart
the beats going Düm Tek Tek
always out it like there’s no minute
feels like there’s no way back

baby i read all answers
in your exotic movements
you are the greatest dancer of all times
you make me feel so special
no one can kiss like you do
as it is your profession
feel so fine

angel i wake up and live my dreams
endlessly
crazy for you

can you feel the rhythm in my heart
the beats going Düm Tek Tek
always out it like there no minute
feels like there’s no way back
can you feel the rhythm in my heart
the beats going Düm Tek Tek
always out it like there’s no minute
feels like there’s no way back

can you feel the rhythm in my heart

can you feel the rhythm in my heart
the beats going Düm Tek Tek
always out it like there no minute
feels like there’s no way back
can you feel the rhythm in my heart
the beats going Düm Tek Tek
always out it like there’s no minute
feels like there’s no way back

always out it like it no minute
feels like there’s no way back
always out it like there’s no minute
feels like Düm Tek Tek

Ocak 5, 2009 Posted by | Genel | | Yorum bırakın

Mısırın ilk devirleri(4 binyıl-M.Ö.16. yy) Hakkında bilgi

Mısır, eski dünyanın ilk siyasi birliğidir. Bu erken doğuşta raslantı dan çok olağanüstü şartların oluşturduğu bir yazgı vardır. Bu ülkenin siyasi, etnik manevi dayanıklılığı, sürekliliği bu oluşumu belgeler. Mısır imparatorlğuu, Asyanın büyük imparatorluklarından da, Roma İmparatorluğu’ndan da uzun ömürlü olmuştur.

Sıkı bir gerekirciliğe ( determinizme) bağlanmadan, elverişli bir koşullar demetinin, Mısır’ın kaderini etkilediği söylenebilir. Bu koşullar hem coğrafi, hem etnik türdendir. Nil nehri’nin ülke için birleştirici bir etken olması ve düzenli taşkınların kıyılardaki toprakların bereketi sağlaması Mısır bakımından çok güçlü bir etken olmuştur.

Afrikalılar’ın Samilerin çok erken dönemde Mısır topraklarına yerleşmesi ve tek bir halk olarak kaynaşması ise etnik bakımından büyük önem taşır. Bir de ülkenin çöllerle çevrilmiş ve böylece dünyanın öbür ülkelerden ayrılmış olması, bölgenin güvenliğini sağlamıştır. Cilalıtaş çağı belgeleri, bu birliğin daha o zaman geldiğini ve Nil kıyılarında kendine has bir uygarlığın doğmuş olduğunu gösterir.

Mısır’ın yazısı daha o zaman belirlenmiştir; tarih çağlarında Mısır artık doğal bir gelişme izlemekten başka birşey yapmayacaktır.

Mısır’ın tarihi üzerine elimizde bulunan ilk belgeler M.Ö. IV ncü bin yılın son üçte birine kadar dayanır. Bu belgelere bakarak Mısır’ın önce bir siyasi birlik kurduğunu, sonra birbirinden ayrı iki krallığa ayrıldığını düşünebiliriz. Bu krallıkların biri güneyde yukarı Mısır’da öbürü kuzeyde, Delta’daydı. Bu ayrılış, uzun sürmüş görünmüyor. Güneyin iki hükümdarı, skorpion ve narmer, M.Ö. 3190 sularında otoritlerini kuzeyde, delta’da hakim kılmayı başarıyorlar.

Narmer’in ardından gelenler (3197-2278 dolayları) birinci ve ikinci mısır sülalesini meydana getiriyor,başkent thinis’tir.Mısır’ın gelecekteki kudretinin temelleri bu dönemde gerek ülkenin yönetim ve hukuk bakımından örgütlenmesiyle, gerek tanrı kadar kutsal sayılan hükümdarın sahip olduğu olağan üstü güç ve etkiyle atılmış oldu.
Eski imparatorluk (M.Ö. 2778-2423)
Eski imparatorluğun firavunları (2778-2423 dolayları) kendilerinden önce gelenlerin bilgece siyasetinin meyvelerini topladılar ve Mısır’ın gelişmesi üzerine kesin etkiler yaptılarKrallığın başkenti kısa bir süre içinde, Mısır’ın tarihinde çok büyük bir önem kazanan menfis şehrine getirildi. Menfis sülaleleri devri başladı.

Bu dönemde Mısır, yoğun bir askeri etkinlik sürdürüyor; doğu sınırlarında tedirginlik uyandıran Asyalı halklara seferler açıyor ve Libya’da otoritesini güçlendiriyor bu genişleme siyaseti, altıncı sülale(2423-2280) tarafından da izlenecek ve bunlar çabalarını, Arabistan çölünün Asyalı göçebelerine ve Mısır’ın güneyindeki halklara karşı yöneltecekler, aynı zamanda, Akdeniz yöresinin doğusundaki sitelerle sıkı ticaret ilişkileri kurmağa çalışacaklardır.

Yaklaşık olarak 2300 yılında Bedeviler, herhalde örgütlenmiş bir direnişe rastlamadan, Mısır’ın iç bölgelerine girdiler. Krallık iktidarının ve yönetici sınıflarının acizliği bir halk ayaklanmasına yol açtı ve bu,bir sosyal devrimle sonuçlandı.O günden beri mısır görülür bir anarşi içine girdi ve bu , sekizinci sülaleninsonuna kadar sürdü.(2240)Bu arada üç krallığa ayrıldı; Asyalı istilacıların ele geçirip oturduğu Delta krallığı; Herakleopolis dolaylarında orta mısır krallığı ve Teb krallığı yukarı mısır krallğı.bunlardan Teb sülalesinin, başarılı olabilmek için , büyük bir siyaset zekası göstermesi ve amacını sabırla izlemesi gerekiyordu.Bu sülale birbuçuk yüzyıl süren bir çabalamadan sonra otoritesini imparatorluğun tümüne hakim kılmayı başardı: Orta imparatorluk böyle kurulmuştu.(2060)

Eski İmpartorluk, yağmacıların istilası altında ,yokolmayla sonuçlanan çökme dönemine girmeden önce,uygarlık ve siyasi güçler alanında dikkate değer bir dirilik göstermiştir. Bu imparatorluğun en güçlü olduğu dönemde firavunlareşsiz ve olağan üstü bir niteliğin keyfini sürdürüyorlardı. Birer insan olmaktan çok ,tanrı gibi tutuluyorlar ,resmi dilde “iyi tanrı, Tanrının oğlu, Güneş Ra, Altın Horus”gibi adlarla nitelendiriyorlardı. Aslında, ülkeyi başkentleri olan Menfis’ten despotça yöneten mutlakiyet hükümdarlarıydı. İmparatorluğun boyutları hükümdarların, mahalli yönetimi ve valilerin icra biçimini fiilen kontrol etmesine elverişli değildi.Bunun için bütün eski imparatorluk süresince devlet memurları kendilerini bağımsız saydılar.Hükümdarlar bu duruma karşı koyamıyor ve gerektiğinde valilerin yerini değiştiremiyordu.Böylece valilik kendiliğinden,babadan evlada geçen bir görev oldu bundan,merkeziyetçiliğin büsbütün bozulması ve merkez iktidarının felce uğraması sonuçları doğduki bu,bir anlamda eski imparatorluğun yok olması demekti.

Bu yarı derebeylik düzenin,Mısır birliği bakımından taşıdığı tehlikeyi farkeden Teb monarşisi öbür krallıklara karşı kazandığı zaferlerden merkezi iktidara bağlı bir yönetim düzeni kurmaya,bu sebeplerle çalıştı.Teb monarşisinin ilk işi,Mısır birliğini yeniden kurmak ve ona,eski imparatorluk döneminde fethedilmiş olan toprakları geri vermek oldu.

Onikinci sülale zamanında Mısır, Yakındoğu’da en güçlü devlet niteliğini yeniden kazandı.Ammenemes’in kurduğu şaslı sülale sıradan hükümdarlarla sona erdi.(1785);onlardan sonra iktidarı zorla ve haksız olarak elde eden birtakım zorbalar başa geçti.Bunlar monarşiyi güçsüzlendirdiler ve Hyksos’ların istilasına yol açtılar

Hyksos’ların kökeni uzun zaman karanlık kaldı;ama bugün sorun aydınlatılmıştır.Bu halkların göçü Asya’nın iki binyıl boyunca uğradığı karışıklıklara sıkı sıkıya bağlıdır.Gerçekten Ariler Asya’yı yavaş yavaş işgal ettikçe yerli halklar oralardan göç ediyorlardı.Ariler Mitanni’yi istila ettikleri zaman Samiler Kenan’a sığındılar;kısa bir süre sonra oraya Ari grupları yetişti ve onları Mısır’a geçmeye zorladı.

Delta’ya ilk gruplar 1730 sularında sonuncular da 1680’e doğru vardılar.Bunlar Mısır tarihinin, anısını uzun zaman saklayacağı büyük yıkım, ve zarar yaptıktan sonra, Aşağı ve Orta Mısır’a kesinlikle yerleşeceklerdi

Hyksos’lar artık ülkenin sahibi olmuş, ama yukarı Mısır’daki yerli sülale, bu yabancı kralların metbuluğunu tanıyarak varlıklarını korumayı başarmışlardı.Bunlardan, Teb sülalesi,bir yüzyıl Hyksos’ların tabiiyeti altında kaldıktan sonra, bir kurtuluş savaşına girişmek için, yeteri kadar güç kazandığına karar verdi.

Ahmet, Mısır birliğini yeniden gerçekleştiriyor ve Mısır tarihinin en parlak sülalesi olan onsekizinci sülaleyi kuruyordu(1580).

Mentuhotep ve onbirinci sülalenin hükümdarları tarafından girişilen, “Mısır’ın birleştirşilmesi sorunu” gerçekleşince, önemli bir yönetim sorunu da çözümleniyordu.

Mısır’ın birliğini sağlayan koşular, ülkenin manevi birliğini sağlamakta da büyük ölçüde etkili oldu.Mısır, çok erken bir dönemde, din, sanat ve edebiyat alanındaki özgür uygarlığla kendini gösterdi.Çeşitli dış etkilere ve din anlayışındaki değişikliklere rağmen bu özgürlüğü uzun süre koruyabildi.
Yeni imparatorluk(M.Ö. 1580-1085)
Bu birliğin sürebilmesi için bütün Mısır kurıluşlarında ve genel siyasetinde tam reform gerekiyordu.Onsekizinci sülale kendini bu işe adadı.Denilebilirki yeni imparatorluk dönemindeki Mısır (1580-1085), onsekzinci sülalenin ve özellikle ülkenin iç ve dış siyasetine kişilikleri ile yön veren birkaç olağanüstü hükümdarın eseridir.Bu sülalenin hükümdar5ları beceriklikleriyle, sık sık başgösteren taht kavgaların sebeb olduğu karışıklıkları önlemeyi bildiler ve böylece, siyasi ,iktitarın uzun ömürlü olmasını sağladılar.

Dışta, Mısır siyaseti yeni meydana gelen olaylara uygun biçimde değişiklik geçiriyordu.Hyksos’ların istilası Mısır’ın ençok , Asya’dan gelen sataşmalardan korkması gerektiğini açıkça göstermişti.Böylece bir tehtidin tekrarlanmasını önlemek için, önsekizinci sülale Asya’da bir Mısır imparatorluğu kurmaya çalışacak ve bu siyasetin, Mısır uygarlığının geleceği bakımından son derece önemli sonuçları olacaktı.

Filistin, Fenike ve Lübnan’ın fethedilmesi, Mısır’a Asya’da sağlam bir harekat üssü saağladı; özellile fenike limanlarına sahip olmak,Mısır birliklerini denizden daha kolayca götürmeğe elverişli oluyordu.

Tutmes IV (1425-1405) MitanniKralı’nın kızlarından biriyle evleniyor.Bu itifak aslında,Mısır’akafa tutmağa yetenekli tek devlet olan Hitit imparatorluğu’na karşı yönetilmiştir. Amenofıs (1405-1370) hiçbir bakımdan kendinen önceki krallara benzemiyordu,; gevşek, tasasız bir prenti ve Asya’daki Mısır politikası onu ilgilendirmiyordu.Bu davranış Mısır imparatorluğunun gerileme sebeblerini bir bakıma açıklar. Asya’da fetihler yapma politikası XIX. Sülalenin hükümdarlarınca yeniden ele alındı.

Hitit Kralı Mursil II, bu Mısır ilerlemesini durdurmaya çalıştı ama , Kadeş’te yenildi (1315). Buna rağmen Sethi I, otoritesini Suriye’de sağlam kurmayı başaramadı.Bu yüzden, ikinci Kadeş seferi askeri harekata bir duraklama dönemini gösterir ve Mısır, Sethi I’in krallığının sonuna kadar artık Asya siyasetine karışmaz.

Mısır’ın aradan çekilmesi Hititler için elverişli bir durumdu; böylece yeniden Suriye ve Lübnan’ı kontrol altına almış oluyorlardı.Sethi ı’in halefi Ramses II.(1298-1232) , Güçlü ve hırslı bir prensti; Mısır’ın kudretini tehlikede bırakmak onun tabiatına uygun değildi.Hitit hükümdarı Muvatalli de aynı derecede hırslıydı.Böylece bu iki prens arasında savaş, kaçınılmaz bir hale geldi.Muvatalli Mısır’a baskın yapmak için erken davranarak güçlü bir koalisyon kurdu ve Kadeş yakınında bir ordu topladı.Ramses II hemen Filistin’den dört ordu ile yukarıya doğru ilerledi.Kanlı bir savaş başladı.Ramses II yenik düşmek üzereyken kişisel yiğitliğiyle durumu kurtardı, savaş alanını hakim aldı(1292).

Mısır ile hatti arasındaki çekişme sonsuza kadar sürebilirdi. Ama Mutavelli‘nin ölümü(1282), Hitit İmparatorluğu’nun kadekaderini değiştirdi. Gerçekten, ondan boşalan yere yeni bir prens geçeceği sırada Hatti’yi güçsüz düşüren büyük karışıklıklar oldu.Bir başka yönden, Asur’unyeni beliren kudreti Hitit hükümdarlarını kaygılandırmaya başlıyordu.Bütün bu koşullar Hitit politikasının birdenbire bir dönüş geçirmiş olmasını, açıklar. 1275’ten sonra Hatti hükümdarı Hattuşil III, Ramses II ile bir ittifak anlaşması imzaladı.Tarihte Kadeş Barışı olarak geçen bu anlaşma Batı Asya’ya yarım yüzyıllık bir barış sağlıyordu.

Bununla birlikte Asya’yı yine de yeni tehlikeler tehtid ediyordu.Bu tehlikelerden biri Asur devleti, öbürü, Balkanlar’ı ve Küçük Asya’yı işgal edilecek olan Hint-Avrupa dalgalarının gelişiydi.

Ramses III’ün güçlü direnişi Mısır’ı büyük bir felaketten kurtardı; Hint – Avrupalılar , Mısır yazıtlarında “deniz kavimleri” diye adlanlandırın topluluklar durduruldu.

Mısır, duruma hakim olarak Asya’da imparatorluğunu yeniden kurdu.Ardından Gelen güçsüz ve otoritesiz prensler Ramses III’ün eserini tehlikeli durumda bıraktılar ve yeni imparatorluğun sonunda (1085), Mısır artık Asya politikasını gözden çıkarmıştı.

Onsekizinci sülale sonunda imparatorluğun genişlemesi, kuruluşlarda farkedilir değişikliklere yol açtı.Kral artık tek başına bütün görevleri yerine geteremez oldu.Görev sorumluklarının bir kısmını vezirine, bir kısmını Nübye tabii kralına ve Amon büyük rahibine aktardı.Böyle bir siyasi sistemde kralın yönetimde birliği koruyabilmek için çok güçlü ve uyanık olması, çevresindede kendine bağlı danışmanlar bulundurması gerekiyordu.Orta imparatorluğun düşmesini doğuran olaylar, kralları yeni ve sürekli bir ordu meydana getirmeye yöneltti; bu ordu, subay ve askerden oluşan yeni bir imtiyazlar sınıfı yarattı.

Onsekizinci sülale zamanında imparatrluğun genişlemesinin sonucu, yalnız kuruluşlarda köklü değişiklik olmadı; bu genişleme imparatorluğun uapısınıda değiştirdi.Mısırlı halklar Asyalı halklarla temas halindeydiler; bu yüzden, imparatorluk, bir dereceye kadar kozmolopit(dünya vatandaşı)oldu.Bu halkların bütününe göre, Mısırlıların geneleksel dininde fazla özel çizgiler vardı.Daha evrensel bir dine karşı duyulan ihtiyaç, dini aton ayrılığının nedeni olmuş gibidir.Ama bu şartlar din devrimini açıklamaya yetmez, din devrimini teşvik eden hükümdarın, benzeri olmayan kişiliğini de hesaba katmak gerekir.

Amenofis IV (1370-1352), inaçların etkisiyle olduğu kadar siyasi sebeblerlede tahtta geçtiğinden beri Amon rahilerinin iktidarına karşıydı;sonra, Teb’i bırakarak Akhetaton (tell el amarna) adlı bir başkent yarattı.Amenofis (Amon hoşnuttur)adını da Akhnaton (Aton’un parlaklığı)adıyla değiştirdi.Böylece geleneksel dinden kopuyor ve tek tanrı Aton ,tanrılaştırılmış güneş dairesi (Güneş kursu) kültürünü kuruyordu.Bu yeni tek tanrılıcıkta kral,büyük rahip ve peygamber görevlerini yerine getiriyordu;eski ahlak anlayışı ortadan kalkıyor ve yerine son derece özgürlükçü bir doğacılık geçiyordu.İçtenlik,bireysel yönelişlerle eylemler arasında uyum,din yükümlülüklerinin başında yer alıyor.Yeni din,yaşama sevincini ,doğaya ve canlı varlıklara aşkı aşırı derecede övüyordu.

Pekala bilinir ki din üzerine bu kadar köklü bir reform sert bir karşı geliş uyandırmadan yapılamazdı.Hükümdar ,eski kültürlere kerşı aldığı sert tedbirlere rağmen ülkenin bütününe kendini kabul ettirmeyi başaramadı.Başkaldırmalar o kadar güçlü oldu ki ömrünün sonunda Akhnaton Amon rakipleri ile bir yakınlaşma sağlamayı bile denedi.Yerine gelen Tutank Haton Tell el armana’da üç yıl kadarAton kültürüne bağlı kaldı;sonra birdenbire eski dinine döndü ve Amon rahiplerine boyun eğdi.Adını Tutank Hamon adıyla değiştirdi.Aton devrimi yenilmişti ve bir an tehtit altında kalan Amon kültür önemli bir sınavdan yengin çıkıyordu.Amon rahipleri bu sonuçtan sivil iktidar için tehlikeli bir güç ve gurur elde etmiş oluyorlardı

Ocak 5, 2009 Posted by | TARİH | | Yorum bırakın

Napoliten Mastiff hakkında bilgi

Kökeni:
Bütün Avrupa Mastiffleri Tibet mastiffinden gelmedir. Bu cins, köpek türlerinin en eskisidir. İlk Asya mastiffleri muhtemelen M.Ö. 300 yılı cıvarında Büyük İskender tarafından Hindistan’dan Yunanistan’a getirildi. Grekler bu köpekleri Romalılarla tanıştırdılar. Onlar da bu köpekleri coşkuyla benimsediler ve sirk savaşlarında kullandılar. “Mastiff” sözcüğü Latince massivus, cüsseli sözcüğünden türetilmiştir. Ne var ki, Ingiliz köpek uzmanlarının teorileri başkadır. Onlar bu köpeğin Fenikeliler tarafından M.Ö. 500 yılında Biritanya’ya getirildiklerini ve buradan Avrupa’nın öteki bölgelerine yayıldıklarını öne sürerler. İddia ve teoriler ne olursa olsun Napoliten Mastiff’in Roma Molossusu’ndan türediği açıktır. Avrupa’nın öteki bölgelerinde nesli tükenirken kötü hava koşullarına ve savaşlara rağmen Campania bölgesinde yaşamaya devam etmiştir. Bu nedenle Napoliten Mastiff’in iki yüz yıldır Campania’da var olduğu rahatlıkla söylenebilir. Gene de bu cins 1946’ya kadar resmen tanıtılmamış ve standardı 1949’a kadar belirlenmemiştir.

Tanımı:
Yükseklik: erkeklerde 65-75 cm., dişilerde 60-70 cm. Mastifflerin ağırlığı 70 kg.a kadar çıkabilir. Ciddi, güçlü görünen köpeklerdir. Başı büyüktür. Boyun derisi ensesine kadar uzanan büyük katlar yapacak şekilde sarkıktır. Tüyler: kısa, kalın, düz, parlak. Renk: kurşun rengine yakın siyah, gri, kaplan rengi, ya da açık kahverengi; bazen ayak ve pençe üzerinde beyaz lekeler bulunur. Göz rengi: tüylerin rengine göre değişir. Savaşta kullanıldıkları dönemden kalma bir adet gereğince kulakları ve üçte bir oranında kuyrukları, kesilir.

Kişiliği:
Kaba ve hatta vahşi görünüşüne rağmen, barışçı ve dengeli bir köpektir. Efendisine ve aile dostlarına karşı yumuşak ve duyguludur. Çok cesur bir hayvandır ve fiziksel acılara büyük bir sabırla dayanır.

Kullanımı:
Napoliten Mastiff ve ataları tarih boyunca savaşlarda. Dövüş köpeği olarak sirklerde kullanılmışlardır. Bazen suçlulara suç ortaklığı etmişler, bazen polise yardımcı olmuşlar; yük hayvanı, arkadaş ve muhafız olarak kullanılmışlardır. Günümüzde, eğitilmiş bir mastiff gerek kişileri gerekse belirli bir mülkü korumak bakımından mükemmeldir.

Not:
Napoliten Mastiffin mutlaka egzersiz yapması gerekir. Bahçeli bir eve, hatta bir apartman katına uyum sağlayabilir. ikinci durumda, onu günde iki kez uzun yürüyüşlere çıkarabilecek güçlü bir efendisinin olması gerekir

Ocak 5, 2009 Posted by | HAYVANLAR | Yorum bırakın